AKONDROPLAZİ: Tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalıtsal bir cücelik tipidir. Gövde normal büyüklüte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve baş normalden büyüktür.
AKKOMODASYON: Gözün optik sisteminin çeşitli uzaklıklara uyum yaparak net görmenin sağlanması.
AKROMEGALİ: Beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön bölümünün aşırı çalışmasına bağlı bir durumdur. Büyüme tamamlanmadan, kemiklerin uzaması sona ermeden erken çağlarda baş gösterirse jigantism adı verilen dev görünüm oluşur. Bozukluk büyüme çağının bitiminden sonra baş gösterirse, el ve ayakların genişlemesi, çene ve burnun büyümesi ve sesin kalınlaştığı görülür.
AKUSTİK SİNİR: İşitme siniri.
AMBLİYOPİ: Gözde belirli bir bozukluk olmaksızın oluşan görme tembelliği.
AMNEZİ: Hafızanın kısmen veya tamamen kaybolması.
ANALJEZİK: Ağrı kesici.
ANEMİ: Kısaca, halk arasında kansızlık olarak bilinen anemi, alyuvarların sayı olarak az olması ve alyuvarların içerisinde bulunan hemoglobin adı verilen maddenin miktarının azlığıdır.
ANEMİK: Kan değerleri düşük olan, yani kan sayımında eritrosit sayıları ve hemoglobin miktarı düşük olan kişi.
ANERJİ: Özel bir antijene cevap verilmemesi hali. Organizmanın savunma yeteneğinin kaybolması.
ANESTEZİ: Doktorlar, ameliyat sırasında ağrı duymaması için, ameliyattan önce hastaya bir iğne yapar ya da solunum yoluyla bir gaz verirler. Hastanın bilincini yitirerek uykuya geçmesine narkoz, böylece vücudundaki ağrıları duyamayacak duruma gelmesine anestezi, bu duyu yitimine yol açan maddelere de anestezik denir.
ANGİNA PEKTORİS: Kalp adelesinin oksijen gereksinimi ile kalp adelesine gelen oksijen miktarı arasındaki normalde olması gereken denge bozulduğu zaman, yani kalp adelesine yetersiz O2 geldiği zaman oluşan miyokart iskemisi, angina pektoris diye isimlendirilen göğüs ağrısı meydana getirir.
ANKSİETE: İç sıkıntısı, iç daralması.